YOLCULUKTA NAMAZ |
D. YOLCULUKTA NAMAZI
KISALTMANIN ŞARTLARI
Yolculukta namazı
kısaltarak kılmanın sekiz şartı vardır:
A. YOLCULUĞUN UZUN
OLMASI
B. BELİRLİ BİR YERE
GİTMEYİ KASTETMEK
C. YOLCULUĞUN CAİZ BİR
YOLCULUK OLMASI
D. YOLCUNUN, YOLCU
OLDUĞUNU BİLMEDİĞİ BİR ŞAHSA VEYA BİR MUKİME UYMAMıŞ OLMASI
E. NAMAZI KISALTARAK
KILMAYA NİYET ETMEK
F. NAMAZI KISA KILMA
NİYETİ İLE ÇELİŞEN BİR ŞEY YAPMAKTAN KAÇINMAK
G. NAMAZIN BÜTÜNÜ
BOYUNCA YOLCULUĞUN DEVAM ETMESİ
H. NAMAZLARI
KISALTARAK KILMANIN CAİZ OLDUĞUNU BİLMEK
A. YOLCULUĞUN UZUN
OLMASI
Uzun yolculuk, kırk
sekiz haşimi milolan yolculuktur.
Ben [Nevevi] derim ki:
[Uzun yolculuk mesafesi], yüklü hayvanların yürüyüşü ile iki merhaledir.
Deniz de kara gibidir.
Kişi denizde milleri [mesafeyi] bir anda katetse bile namazını kısaltarak
kılabilir. Allah daha iyi bilir.
1) Uzun yolculuğun
mesafesi kırk sekiz haşimi milidir.
[*] - Çünkü İbn Ömer ve
İbn Abbas dört berid veya daha öteye yolculuk yaptıklarında namazları
kısaltarak kılıyor, oruç tutmuyorlardı. Bu konuda onlara muhalif görüş belirten
herhangi bir kimse de bilinmemektedir.
Beyhaki bunu sahıh bir
senetle rivayet etmiştir. (Buhari, Taksirü's-salat, II, 565 (talik); Beyhaki,
Sıyam, IV, 241)
Hattabi "böyle bir
uygulama ancak Nebi (s.a.v.)'den işitilerek yapılmış olabilir" demiştir.
Buhari bu hadisi
senetsiz olarak ama kesin bir ifadeyle aktarmıştır.
2) Bu mesafenin yalnızca
[tek yönlü] gidiş mesafesi olması şarttır.
Şayet kişi, ikamet
etmeme niyeti ile bir merhalelik mesafedeki biryere giderse, gidiş-dönüş
sırasında iki merhalelik mesafenin zorluğunu çekmiş olsa bile namazlarını
kısaltamaz.
3) Bu mesafe yaklaşık
değil kesin sınırdır. Çünkü mesafenin millerle belirlenmesi sahabeden
aktarılmıştır. Ayrıca kısaltarak kılmak sıra dışı bir durumdur; bu yüzden
mesafe ölçüsünün zan yoluyla da olsa gerçekleştiği konusunda emin olmak
suretiyle ihtiyat gösterilir.
İki kullenin ne kadar
olduğu ve cemaatle namaz kılarken imam ile imama uyan arasındaki mesafe bundan
farklıdır. Çünkü mil sayısı sahabe tarafından belirlendi ği halde iki kullenin
kaç rıtıl olduğu konusunda Nebi (s.a.v.)'den bir rivayet söz konusu değildir. Bu
yüzden o ölçüler konusunda en doğru görüş bunların yaklaşık ölçüler olduğudur.
4 berid 16 fersah eder.
1 fersah 3 mildir, 1 mil 4000 adımdır, 1 adım 3 ayaktır. 2 ayak 1 zira' dır.
ızira' enine 24 parmaktır. Bir parmak orta boy 6 arpa boyudur. Bir arpa boyu,
atın tüylerinden 6 tüy yapar.
Haşimı, Haşim oğullarına
nispetle anılan bir ölçüdür. Çünkü Haşim oğulları [Abbasller] Emevılerin
hakimiyetinden sonra bir mili bu şekilde ölçmüşlerdir. Bu, Nevevi'nin
zannettiği gibi Nebi (s.a.v.)'in dedelerinden olan Haşim tarafından belirlenmiş
değildir.
Not: Nevevi'nin zikrettiği 48 mil yaygın olan
görüşe göredir. İmam Şafii (r.a.) bunu açık olarak belirtmiştir. Yine İmam
Şafii (r.a.) 46 mil ve 40 mil ifadelerini de kullanmıştır. Bunlar arasında bir
çelişki yoktur; çünkü birincisi ile toplamını, ikincisi ile ilk ve son mil
dışında kalan sayıyı, üçüncüsü ile de Emevi ölçüsüne göre mili kastetmiştir.
Onlara göre mesafe 40 mildir. Çünkü 6 Emevi mili 5 Haşimi miline denktir.
Ben [NevevI] derim ki:
[Uzun yolculuk mesafesi], yüklü hayvanların yürüyüşü ile iki merhaledir.
4) Bunu Nevevi gibi
Rafii de şerhinde belirtmiştir. Buna göre uzun yolculuk mesafesi iki
merhaledir. İki merhale, yüklü hayvanların ~ geceler dışarıda kalmak kaydıyla
iki günlük veya bir gün bir gecelik Ö süre boyunca orta hızda yürüyüşüdür. Bu
yayan yürüyüş de olabilir.
Burada konaklama,
dinlenme, yeme-içme, namaz için mola verme gibi konularda normal durum dikkate
alınır. Çünkü bu, dört beridlik mesafe yapar.
Deniz de kara gibidir.
Kişi denizde milleri [mesafeyi] bir anda katetse bile namazını kısaltarak
kılabilir. Allah daha iyi bilir.
5) Zikredilen mesafe
ölçüsü bakımından deniz de kara gibidir.
Dolayısıyla denizde
giderken de namazlar kısaltılır.
Şiddetli rüzgar vb.
etkenler sebebiyle kişi denizde belirtilen mil mesafesini bir anda kat etse
bile namazını kısaltarak kılabilir. Çünkü katedilen mesafe namazların
kısaltılmasına uygundur; bunun kısa zamanda katedilmiş olmasının bir etkisi
yoktur. Nitekim karadada kişi bu mesafeyi iyi bir at ile bir günde kat etmiş
olsa bile namazlarını kısaltarak kılabilir.
6) Kişi gittiği yolun
mesafesinin uzun olup olmadığında şüphe etse inceleme / araştırma yapar. Yolun
kısaltma mesafesi olduğu sonucuna ulaşırsa kısaltır, aksi takdirde kısaltmaz.
Şafii'nin "kısaltamaz" ifadesini de bu şekilde anlamak gerekir.
B. BELİRLİ BİR YERE
GİTMEYİ KASTETMEK
İlk olarak belirli bir
yere gitmeyi kastetmek şarttır. Buna göre;
a) Nereye gideceğini
bilmeyen kimsenin yolculuğu ne kadar uzun olursa olsun namazını kısaltamaz.
b) Kendisine borcu olan
şahsı arayan kişi ve kaçmış kölesini arayan, nerede olduğunu bilmeyen ve
bulduğunda geri dönecek olan kişi namazını kısaltamaz.
c) Kişinin gitmek
istediği yere ulaşan biri uzun diğeri kısa iki yol olsa, kişi kolayolması veya
güvenli olması gibi bir sebeple uzun yolu tutsa namazını kısaltabilir, aksi
takdirde kısaltamaz.
d) Köle. kişinin karısı
ve asker gibi kimseler kendisini idare etme yetkisine sahip kimseye tabi
olsalar ve onun nereye gittiğini bilmeseler namazlarını kısaltamazlar. Şayet
kısaltma mesafesine niyet etseler asker kısaltabilir; kişinin karısı ve kölesi
kısaltamaz.
e) Uzun yolculuğa
gitmeye niyet edip yola çıkan kimse daha sonra dönmeye niyet etse yolculuk sona
erer, hareket ederse yeni bir yolculuk olmuş olur.
1. Nereye gideceğini
bilmeyen kimsenin durumu
Nereye gideceğini
bilmeyen kimsenin yolculuğu ne kadar uzun olursa olsun namazını kısaltamaz.
Yolculukta namazları kısaltabilmek
için ilk olarak yola çıkarken; neresi olduğu belirli olsun ya da olmasın bir
yere gitmeyi kastetmek şarttır.
Bu şarta göre nereye
gideceğini bilmeyen kimse ne kadar uzun yolculuk yaparsa yapsın namazını
kısaltamaz. Çünkü namazı kısaltman ın şartı "namazın kısaltılacağı bir
yolculuk mesafesini gitmeye kesin karar vermek"tir.
2. Borçlusunun peşine
düşen alacaklı ve kaçak kölenin peşine düşen efendi
Kendisine borcu olan
şahsı arayan kişi ve kaçmış kölesini arayan, nerede olduğunu bilmeyen ve
bulduğunda geri dönecek olan kişi namazını kısaltamaz.
> Nerede olduğunu
bilmediği borçlusunun peşine düşen ve bulduğunda geriye dönecek olan alacaklı
kişi,
> Nerede olduğunu
bilmediği kaçak kölenin peşine düşen ve bulduğunda geriye dönecek olan efendi,
Yolculukları ne kadar
uzun sürerse sürsün namazını kısaltarak kılamaz. Çünkü başlangıçta yolculuğun
mesafesini bilmemektedir. Ancak başlangıçta iki merhale yol gitmeye niyet
ederse, örneğin aradığı kişiyi bu kadar mesafe gitmeden bulamayacağını bilse
er-Ravda ve aslında belirtildiği üzere namazını kısaltır.
el-Muharrer'in
ifadesinin kapsamına şu da girmektedir: Nereye gideceğini bilmeyen kimse iki
merhale mesafe gitmeyi kastettiğinde namazını kısaltır. Zerkeşi "kişi
yalnızca iki merhalelik yol boyunca ruhsatlardan yararlanır, daha ötesinde
yararlanamaz. Çünkü gidecek belirli bir yeri yoktur" demişse de
Er-Ravda'da kullanılan genel ifadeye göre kişi bu durumda ruhsatlardan mutlak
olarak yararlanır. Nitekim Hocam Remlı de bu görüşe itimad etmiştir.
Esir olan kişi
yolculuğun uzun olacağını bilse ve imkan bulunca kaçmaya niyet etse iki merhale
yol katetmeden önce namazlarını kısaltamaz, iki merhaleden sonra kısaltabilir.
namazları kısaltabilecek kadar mesafe katetmeye niyet etmesinin bir etkisi
yoktur. Ezrai bu görüşe muhalefet etmiştir.
Bunun benzeri şu konuda
gelecektir: Kişinin karısı, kocasından fırsat bulduğunda geri dönmeye, köle de
fırsat bulduğunda kaçarak geri dönmeye niyet etse bunlar iki merhale yol
katetmeden önce namazlarını kısaltamazlar. Asker de kadın ve köle ile aynı
hükümdedir.
Kadının kocasına
başkaldırması da kocasının yanından ayrılmasına, kölenin az at edilmesi
kaçmasına kıyas edilir. (Kıyas)
Not: İki merhale yol katettikten sonra namazlarını
kısaltarak kılabilecek durumda olan bir kişi, iki merhalelik bölümde bir namazı
kaçırsa, yolculukta iken namazı kaza edince kısaltır; çünkü bu namaz uzun bir
yolculukta kazaya kalmıştır. Alimlerin "yolculukta kazaya kalan namaz
kısaltılarak kılınır" ifadesi bunu da kapsamaktadır. Hocam Remli buna
dikkat çekmiştir.
Nevev! "ilk
olarak" ifadesi ile şu durumu dışarıda bırakmak istemiştir: Kişi ilk
olarak namazların kısaltılabileceği bir mesafeye yolculuk yapmaya niyet etse,
namazı kısaltmak için geçilmesi gereken yerleşim birimini veya surları terk
ettikten sonra "aradığını bulursa geriye dönmeye" niyet etse veya
"aradığını bulursa yolda -yakın bir yer bile olsa- dört gün ikamet
etmeye" niyet etse aradığını buluncaya veya kastettiği mekana ulaşıncaya
kadar ruhsatlardan yararlanır. Çünkü ruhsatı gerektiren sebep gerçekleşmiştir,
bunun hükmü niyeti değiştiren bir durum meydana gelinceye kadar devam eder.
Ancak belirtilen yeri terk etmeden önce aradığını bulursa durum farklı olur.
[Soru]: Alimler
"kişi mübah amaçla yaptığı yolculuğu günah yolculuğa çevirirse yolculuk
ruhsatlarından yararlanamaz" görüşünü ifade etmiştir. Buna kıyasla
"kişi uzak bir yere gitmek amacıyla yola çıkıp yakın bir yerde ikamete
niyet ettiğinde de yolculuk ruhsatlarından yararlanamaz" denilmesi
gerekir. (Kıyas)
[Cevap]: Bizim
meselemizden farklı olarak kişinin niyetini günah bir amaca yöneitmesi ruhsata
tamamen aykırıdır.
Nevevl'nin ifadesini
açıklarken "gidecek yerin mekanı belli olmamakla birlikte belirli bir yere
gitmeyi isterse" şeklinde bir ifade kullandım. Bunun kapsamına şu da
girmektedir:
a) Kişi gidilecek yeri
belirlemeksizin uzun bir yolculuk yapmayı kastetse, örneğin Mekke'den Merv'in
ortalarına kadar gitmeyi sonra doğuda Medine'ye veya batıda Yenbu'a gitmeyi
istese,
b) Koca karısına veya
efendi kölesine yolculuğun uzun olaca-
ğını bildirmekle
birlikte gidecek belirli bir yer belirtmese,
Bu iki durumda kişiler
namazı kısaltabilir.
Kısa yolculuk yapma
niyetiyle yola çıkan kimse yolda "namazın kısaltılabileceği mesafe"ye
kadar yolculuk yapmaya niyet etse, niyet ettiği yer ile gitmek istediği yer
arasında "namazın kısaltılabileceği kadar bir mesafe" bulunmadıkça ve
niyet ettiği yeri terk etmedikçe namazı kısaltamaz. Çünkü daha önceki yolculuğu
niyeti ile sona ermiştiL Niyetini değiştirdiği yeri terk etmekle yeni bir
yolculuğa çıkmış olmaktadır.
Kişi uzun bir yolculuğa
çıkmadan önce her bir merhalede dört gün kalmaya niyet etse namazlarını
kısaltamaz. Çünkü her bir yolculuk bir diğeri ile sona ermektediL
3. Biri uzun diğeri kısa
iki yolun ulaştığı bir yere uzun yoldan gitmek
Kişinin gitmek istediği
yere ulaşan biri uzun diğeri kısa iki yol olsa, kişi kolayolması veya güvenli
olması gibi bir sebeple uzun yolu tutsa namazını kısaltabilir, aksi takdirde
kısaltamaz.
Kişinin gitmek istediği
yere ulaşan iki yol bulunsa; bunlardan biri namazların kısaltılacağı mesafeye
ulaşsa diğeri buna ulaşmasa [bakılır]:
[Birinci durum]:
> Kişi, yolun
kolayolması,
> güvenli olması,
> [yol üzerindeki
birini veya bir yeri] ziyaret etmek,
> Hasta ziyareti,
> yol üzerinde vergi
toplayanların bulunmaması,
> gezme amaçlı bile
olsa yolculuk ruhsatlarını kullanma gibi dinı veya dünyevı bir amaçla uzun
yoldan gitse, namazları kısaltma şartı olan "uzun - mübah yolculuk"
bulunduğu için namazları kısaltarak kılabilir.
[İkinci durum]: Şayet
yalnızca namazları kısa kılmak için o yoldan gitmişse veya -el-Mecmu'da.
belirtildiği gibi- herhangi bir kastı yoksa [namazları kısaltarak kılabilir mi?
Bu konuda İmam Şafii (r.a.)'ye ait iki görüş bulunmaktadır]:
[Birinci görüş]: Daha
güçlü olan ve kesin olan görüşe göre namazları kısaltamaz. Çünkü sebepsiz yere
yolu uzatmıştır. Bu, kısa yoldan gittiği halde sağa - sola gidip gelmek
suretiyle yolu iki merhale mesafesine çıkarmaya benzer.
[İkinci görüş]: Bu
durumda namazları kısaltabilir; çünkü uzun ve mübah bir yolculuktur.
[Soru]: "Kişi
yalnızca farklı beldeleri görme amacıyla yolculuk yaparsa bu yolculukta
namazları kısaltamaz" şeklinde alimlerin bir görüşü bulunmaktadır. Hal
böyle iken nasılolur da "gezme amacıyla yapılan yolculukta kişi namazları
kısaltabilir" denilebilir?
[Cevap]: Burada kişiyi
geziye sevk eden şey gezme-dolaşma değildir. Onu yolculuğa sevk eden şey
ticaret vb. gibi sahıh bir amaçtır. Ancak gezme amacıyla daha uzun yoldan
gitmiştir. Yalnızca farklı bölgeleri görmek için yapılan seyahat ise böyle
değildir; çünkü o durumda kişiyi yolculuğa sevk eden şey farklı yerleri görme
istediğidir. Şayet amaç bu olmazsa, diğer örnekteki gezme amaçlı yolculuk gibi
olur. Şayet kişiyi yolculuğa çıkaran şey yalnızca gezip tozma isteği olursa bu,
farklı beldeleri görmek için seyahat yapmak gibi olur.
Nevevi'nin "biri
uzun diğeri kısa iki yol" ifadesi şunu dışarıda bırakmaktadır:, Kişinin
gitmek istediği yere varan iki tane uzun yololsa, bunların biri daha uzun olsa
kişi yalnızca namazı kısaltmak amacıyla bile olsa bu yoldan gitse namazı
kısaltabilir. Bu konuda ihtilaf yoktur.
4. Başkasına tabi olan
şahısların yolculuğuna ilişkin hükümler
Köle, kişinin karısı ve
asker gibi kimseler kendisini idare etme yetkisine sahip kimseye tabi olsalar
ve onun nereye gittiğini bilmeseler namazlarını kısaltamazlar. Şayet kısaltma
mesafesine niyet etseler asker kısaltabilir; kişinin karısı ve kölesi
kısaltamaz.
Yolculukta; köle
efendisine, kadın kocasına ve asker komutanına tabi olsa, bu şekilde başkasına
tabi kimseler [için birkaç durum söz konusudur]
[Birinci durum]:
Bunlar kendilerini idare
etme yetkisine sahip kimsenin neyere gittiğini bilemeseler;
[a] - "namazların
kısaltılabileceği mesafe"ye ulaşıncaya kadarki yolculuklarında namazlarını
kısaltarak kılamazlar. Çünkü kısaltma şartı gerçekleşmemiştir.
[b] - namazların
kısaltılabileceği mesafeye kadar yolculuk yaparlarsa, tabi oldukları şahıslar
namazlarını kısaltmasa bile -daha önce esir konusunda geçtiği üzere- kendileri
namazlarını kısaltabilirler. Çünkü yolculuklarının uzun olduğu kesinleşmiştir.
Bu hüküm daha önce geçen
şu hükümle çelişmez: Bir kimse kendisinde alacağı olan şahsı bulmak üzere yola çıksa
ve onun yerini bilmese, uzun bir yolculuk yapsa bile namazlarını kısaltarak
kılamaz.
Çelişki yoktur; çünkü
bizim meselemizde mesafe genelolarak bilinmektedir; çünkü kendisine tabi olunan
şahıs bunu bilmektedir, diğer meselede ise mesafe bilinmemektedir.
[İkinci durum]:
Tabi olan şahıslar, tabi
oldukları şahısların iki merhale mesafe gideceklerini bilirlerse ve kendileri
de bu kadar gitmeye niyet ederlerse namazlarını kısaltarak kılabilirler.
[Üçüncü durum]:
Tabi oldukları
şahıslardan ayrı olarak kendi başlarına namazlarını kısaltmaya niyet etseler
veya tabi oldukları şahısların durumlarını
bilemeseler;
[a] - Düzenli orduya
[divana] kayıtlı olmayan asker, namazlarını kısaltarak kılabilir.
[b] - [Kocasına tabi
olarak yola çıkan] kadın ve [efendisine tabi olarak yola çıkan] köle
namazlarını kısaltarak kılamaz.
Çünkü düzenli orduya
kayıtlı olmayan asker komutanın idare ve komutası altında değildir, diğerleri
ise bağlı oldukları kimsenin idaresi altındadır.
Düzenli orduya kayıtlı
olan asker ise bu meselede kadın ve köle ile aynı hükme tabidir. Çünkü
komutanın idare ve komutası altındadır. Şayet onun komutanın idaresi altında
olmadığı söylenirse bundan büyük kargaşalar doğar.
Not: Nevevi'nin "kendisini idare etme
yetkisine sahip kimse" ifadesi "düzenli orduya kayıtlı olmayan"
şahıs hakkındaki hükümle çelişmez. Çünkü idare yetkisine sahip olan komutan,
kayıtlı olmayan askerin kendi başına hareket etmesi ve muhalefet etmesine
aldırmaz. Ancak kayıtlı askerin durumu farklıdır; onun kendi başına hareketi ve
muhalefeti düzeni bozar.
5. Uzun yolculuğa
gitmeye niyet ederek yola çıkan ve daha sonra dönmeye niyet eden kimseler
Uzun yolculuğa gitmeye
niyet edip yola çıkan kimse daha sonra dönmeye niyet etse yolculuk sona erer,
hareket ederse yeni bir yolculuk olmuş olur.
Başkasına tabi
olmaksızın hareket eden ve uzun yolculuğa çıkmaya niyet eden bir kimse yola
çıktıktan sonra; gelmiş olduğu yerden geriye vatanına veya ikamet etmek üzere
bir başka yere dönmeye niyet etse, geriye dönmüş olsun ya da olmasın yolculuğu
sona erer. Çünkü yolculuk ruhsatını kullanmasını sağlayan niyet ortadan kalkmış
ve yolculuk da bitmiş olduğundan kişi söz konusu yerde bulunduğu sürece
namazlarını kısaltarak kılamaz. Alimler bunu tek görüş ~ olarak
belirtmişlerdir. Ancak el-Havi's-sağir'in ve onu esas alanların ifadelerinin
mefhum-ı muhalifinden kişinin bu durumda namazı kısaltamayacağı
anlaşılmaktadır. Bu alimlerden nakledilen görüşe aykırıdır.
Kişi geriye dönmeye niyet
etmeden önce kısaltarak veya cem ederek kıldığı namazları -niyet öncesindeki
mesafe kısa bile olsa- kaza etmez.
Kişi [dönmeye niyet
ettikten sonra] ilk hedefine veya başka bir yere doğru harekete geçse yeni bir
yolculuğa başlamış olur; şayet -namazı kısaltmaya başlamak için geçilmesi şart
olan yeri geçtikten sonra- aradaki mesafe uzun ise namazını kısaltır; aksi
takdirde kısaltamaz.
Kişinin geri dönüp
dönmeme konusunda tereddüd etmesi de geri dönmeye niyet etmesi gibidir. Nevevi
el-Mecmu'da bunu Beğavl'den nakletmiş ve desteklemiştir.
Kişi bir ihtiyacı için
buradan dönerse bu durumda daha önce bahsettiğimiz aynntılar geçerli olur.
Kişi bir yerde
konaklamaksızın hareket halinde iken geriye dönmeye niyet etse bunun bir etkisi
olmaz.
C. YOLCULUĞUN CAİZ BİR
YOLCULUK OLMASI
Efendisinden kaçan köle,
kocasının evinden izinsiz ayrılan kadın gibi günah bir amaçla yola çıkan
kimseler yolculuk ruhsatlanndan yararlanamaz.
Mübah bir yolculuğa
çıkan kişi yolda günah bir amaç belirlese; daha doğru olan görüşe göre
ruhsattan yararlanamaz.
Kişi günah bir amaçla
yolculuğa çıksa sonra tövbe etse, tövbe ettiği andan itibaren yolculuğa çıkmış
sayılır.
1. Günah bir amaçla
yolculuk yapan kimsenin hükmü Efendisinden kaçan köle, kocasının evinden
izinsiz aynlan kadın, yol kesicilik yapmak üzere yola çıkan kişi gibi günah bir
amaçla yola çıkan kimseler yolculuk ruhsatlanndan yararlanamaz. Çünkü ruhsatın
meşru kılınması, yolcuya yardım etmek içindir. Günahkar kişiye ise yardım
edilmez.
Kendini gereksiz yere
yoran yolcu veya binek hayvanını gereksiz yere hızlı koşturan kişi de böyledir.
Ez-Zehair'de "alimlerimizin sözlerinin zahirlerinden bunun mübah olduğu
anlaşılmaktadır" demiş olsalar bile Rafii ve Nevevi, Saydalani' den bunun
helal
olmadığını nakletmiş ve
onaylamışlardır. Nevev! el-Mecmu'da şöyle demiştir: Günah bir amaçla yolculuğa
çıkan kişi vakit içinde su bulamazsa teyemmüm yapması gerekir. Çünkü namaz
vaktinin saygınlığı vardır [ibadetsiz geçirilemez]. Ancak suyu bulduktan sonra
-tövbe etmemekle kusur işlediğinden- namazını iade etmesi gerekir.
Nevev! "günah bir
amaçla yolculuk yapmak" ifadesiyle "yolculukta günah işleme"
meselesini dışanda bırakmıştır. Örneğin mübah bir amaçla yolculuğa çıkan kişi
yolculukta bir günah işlese yolculuk ruhsatlanndan yararlanabilir; çünkü
yolculuk mübahtır.
2. Mübah amaçla yola
çıkıp yolda amacını değiştiren kişinin durumu
Mübah bir amaçla uzun
bir yolculuğa çıkan kişi yolda günah bir şey işlemeyi amaçlasa, örneğin mübah
bir amaçla başladığı yolculukta insanlardan haraç toplamak, bir kadınla zina
etmek için yolculuk yapmak istese [yolculuk ruhsatlanndan yararlanabilir mi? Bu
konuda iki görüş vardır]
[Birinci görüş]: Daha
doğru olan görüşe göre niyetini bozduğu andan itibaren yolculuk ruhsatından yararlanamaz.
Bu, kötü niyetle yolculuğa başlaması gibi kabul edilir.
[İkinci görüş]:
Yolculuğun mübah bir amaçla başlamış olması yeterli görülerek bu kişi yolculuk
ruhsatlanndan yararlanabilir.
Şayet tövbe ederse,
Ram'nin "bulunan mal" konusunda belirttiğine göre ruhsattan kesin
olarak yararlanabilir. Yani -Hocamız Zekeriya el-Ensari'nin Menhecü't-tullab
adlı eserindeki ifadesinden anlaşıldığına göre- kişinin tövbe ettikten sonra
yapacağı yolculuk namazların kısaltılabileceği mesafe kadar ise kısaltabilir.
Bazı son dönem alimleri ise "bu yolculuğun başı ve sonu mübahtır"
diyerek buna karşı çıkmışlardır.
3. Günah bir amaçla yola
çıkıp sonra tövbe eden kimsenin durumu
Kişi günah bir amaçla
yola çıksa sonra yolda tövbe etse, tövbe ettiği andan itibaren yeni yolculuğa
çıkmış sayılır. Şayet bulunduğu yerle gitmek istediği yer arasında namazların
kısaltılabileceği kadar bir mesafe varsa kısaltır, aksi takdirde kısaltarak
kılamaz.
Cuma günü cumayı terk
etmekle günah işleyerek yola çıkan kişi, Cuma namazı vakti çıkmadıkça yolculuk
ruhsatından yararlanamaz. -el-Mecmu'da belirtildiği üzere- namazları kısaltmaya
tövbe ettiği andan değil cuma namazı vakti çıktığında başlar.
Kafir ve çocuk namazın
kısaltılabileceği mesafeye yolculuğa çıktıktan sonra kafir Müslüman olsa, çocuk
buluğa erse -Zevaidü'r-Ravda'da belirtildiği ne göre- namazlarını
kısaltabilirler. Beğavi ise fetvalarında bu durumda yalnızca çocuğun namazını
kısaltarak kılabileceğini, kafirken Müslüman olan şahsın namazını
kısaltamayacağını söylemiştir.
D. YOLCUNUN, YOLCU
OLDUĞUNU BİLMEDİĞİ BİR ŞAHSA VEYA BİR MUKİME UYMAMıŞ OLMASI
Yolcu, bir an bile
namazını tam kılan bir şahsa uymuş olsa namazını tam kılması gerekir.
Yolcu olan imamın
namazda burnu kanasa ve yerine namazını tam kılan birini vekil bıraksa, ona
uyanlar namazı tam kılarlar. Aynı şekilde imam da geri dönüp de vekile
uyduğunda o da namazını tam kılar.
İmama uyan kişinin
namazını tam kılması gerekli olsa; kendisinin veya imamının namazı bozulsa veya
imamının abdestsiz olduğu ortaya çıksa namazını tam kılar.
Kişi, yolcu olduğunu
zannederek bir imama uysa;
a) imamın muklm olduğu
anlaşılsa,
b) Yolcu olup olmadığını
bilmediği bir şahsa uysa namazını tam kılar.
Kişi, imamın yolcu olduğunu
bilmekle birlikte niyetinin namazı kısa mı uzun mu kılmak olduğu konusunda
şüphe etse:
a) [Kendisi kesin olarak
kısaltmaya niyet ederse] namazını kısaltarak kılar.
b) Niyetinde şüphe
ederek "imam kısa kılarsa ben de kısa kılanm, imam tam kılarsa ben de tam
kılanm" diye niyet etse; daha doru olan görüşe göre namazını tam kılar.
1. Yolcunun, namazı tam
kılan birine uyması
Yolcu, bir an bile
namazını tam kılan bir şahsa uymuş olsa namazını tam kılması gerekir.
Yolcu olan bir şahıs bir
anlığma yani namazın bir bölümünde bile olsa; gerek yolcu gerekse mukim olsun;
namazını tam kılan, Cuma namazı kılan, sabah namazı kılan, nafile namaz kılan
kimseye uymuş olsa, örneğin imam ı namazın sonunda yakalasa veya imama
uymasının ardından abdestini bozsa namazını tam olarak kılması gerekir.
[*] - Bunun delili Ahmed
b. Hanbel'in sahih bir senetle İbn Abbas'tan rivayet ettiği şu hadistir: İbn
Abbas'a şu soru soruldu: Niçin yolcu tek başına namaz kıldığında iki rekat,
mukım bir imama uyduğunda dört rekat namaz kılmaktadır?
ibn Abbas "çünkü
sünnet böyledir" diye cevap verdi.(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1,237)
[Soru]: Nevevi'nin
"namazını tam kılan bir şahsa uymuş olsa" ifadesi Cuma namazı kılan
bir imamın arkasında öğle namazını kılan kişiyi veya sabah namazı kıldıran bir
imamın arkasında namaz kılan kişiyi dışarıda bırakmaktadır. Söz konusu durumda
imama "namazını tam kılan" denilemez. Öyle olduğu halde bu imama uyan
kişinin namazını tam kılması gerekir.
[Cevap]: Bu iki durumda
imama "namazını tam kılan" denilmesine bir engel yoktur. Çünkü namazı
tam olarak kılmıştır. Nitekim el-Havi's-sağir'deki şu ifade de bunu
desteklemektedir: "Kişi; sabah veya Cuma namazında bile olsa namazını tam
kılan bir imama uysa ... " Görüldüğü gibi kısaltılarak kılınmayan Cuma ve
sabah namazı için "tam kılma" ifadesini kullanmıştır. Bu cevap;
İsnevi ve diğer alimlerin ortaya koyduğu şu itirazı da geçersiz kılmaktadır:
"Kişi; bayram namazı veya revatib sünnet gibi bir nafile namaz kılan mukim
kişiye uysa -alimlerin sözünden anlaşıldığına göre- namazı tam kılar."
İsnevl'nin nafile namaz kılan kişiyi mukim olarak nitelemesi yalnızca bir
örnektir. Çünkü bir kimse, nafile namaz kılan yolcu kişiye de uysa namazı tam
kılar.
Kişi bir namazı önce
kısaltarak kılsa daha sonra ikinci defa bu namazı kısaltarak kılan birinin
ardında kılsa veya ikincisinde kendisi imam olsa bu namazı da kısaltarak
kılabilir. Ben bunu fıkhi bir çıkarım olarak ifade ediyorkum, buna temas eden
bir kimseyi görmedim. Zahir olan bu görüştür.
Not: Nevevl'nin sözünden şu anlam çıkmaktadır:
İmama uyan kişi, kendisini imamın namazından çıkardıktan sonra imamın namazı
tam kılması gerekse imama uyan kişinin de tam kılması gerekli olur.
Oysa Nevevi bunu
kastetmiş değildir. İsnevı şöyle demiştir: Nevevi "bir an bile olsa"
ifadesini "namazını tam kılan" ifadesinden önce zikretse daha iyi
olurdu.
[a] - Namazını tam kılan
bir imam arkasında namazını kısaltarak kılmaya niyet eden şahsın namazı geçerli
olur, bu durumda "namazını kısaltarak kılma niyeti" dikkate alınmaz.
[b] - Ancak mukım bir
kimse namazını kısaltarak kılmaya niyet ederse onun namazı hiç başlamış olmaz.
Çünkü yolcu namazını kısaltarak kılmaya ehil olduğu halde mukım buna ehil
değildir.
[a şıkkında ifade edilen
durum] "namazı kısa kılma" niyeti ile namaza başlayıp daha sonra tam
kılmaya niyet eden veya mukim olan şahsın durumuna benzemiştir.
2. Yolcu olan imamın,
yerine namazı tam kılan birini vekil bırakması
Yolcu olan imamın
namazda burnu kanasa ve yerine namazını tam kılan birini vekil bıraksa, ona uyanlar
namazı tam kılarlar. Aynı şekilde imam da geri dönüp de vekile uyduğunda o da
namazını tam kılar.
Yolcu olan imamın burnu
kanasa veya abdesti bozulsa, kendisine uyanlardan veya uymayanlardan mukım bir
şahsı yerine vekil olarak bıraksa, önceki imama uyanlar -uekil imama uymaya
niyet etsinler yahut etmesinler- namazı tam olarak kılarlar.
Biz tercih edilen görüş
doğrultusunda şu hükmü kabul ediyoruz:
İmamın yerine vekil
bıraktığı şahsa uymak için niyet etmek gerekli değildir; çünkü imam onu vekil
bıraktığında cemaat zaten hükmen ona uymuş olurlar. Nitekim onun yaptığı
hatanın cemaati de bağlaması bunu göstermektedir.
Ancak ilk imamın
burnunun kanadığını veya abdestinin bozulduğunu hissettikleri sırada imam henüz
yerine birini vekil bırakmadan önce ona uymayı terk ederlerse bu durumda namazı
kısaltarak kılabilirler.
İmam geri dönüp de
yerine ve kil bıraktığı ve namazı tam kıldıran imama uysa o da namazını tam
kılar; çünkü namazın bir bölümünde "namazı tam kılan" birine
uymuştur. Bir görüşe göre yerine vekil bıraktığı imama uymasa bile namazını tam
kılar; çünkü vekil bıraktığı imam kendisinin fer'idir; asıl kişinin namazının
fer'in namazından daha kısa olması caiz değildir.
Nevevi "yerine
namazı tam kılan birini vekil bıraksa" ifadesi ile şunları dışarıda
bırakmıştır:
İmam, yerine namazı kısa
kılan birini vekil bıraksa veya cemaat böyle birini imamlığa geçirse yahut
cemaat hiç kimseyi vekil olarak geçirmese namazı kısaltarak kılarlar. Cemaat
içinden namazı tam kılanlar, namazı tam kılan bir imamı, kısaltarak kılanlar da
kısaltarak kılan bir imam ı vekil olarak öne geçirseler her birinin hükmü
kendisine göre olur.
3. İmama uyan kişinin
namazını tam kılmasının gerekmesi
İmama uyan kişinin
namazını tam kılması gerekli olsa: kendisinin veya imamının namazı bozulsa veya
imamının abdestsiz olduğu ortaya çıksa namazını tam kılar.
İmama uyan bir kimsenin
namazı tam kılması gerekse;
a) Kendisinin veya
imamın namazı bozulsa,
b) İmamının abdestsiz
olduğu veya abdestsiz hükmünde olduğu anlaşılsa
Bu iki durumda imama
uyan kişinin namazını tam kılması gerekir. Çünkü başlangıçta bu namazın tam
kılınması gerekli olmuştur, zikredilen iki durum ise bunu ortadan
kaldırmamaktadır. İmamın kendisi abdestsiz olduğunu anlasa namazı tam kılması
gerekmez.
Ezrai şöyle demiştir: Bu
konuda ölçü şudur: Kişinin namaza başlaması sahih olan her durumda namazda bir
bozulma meydana gelirse kişinin namazı tam kılması gerekir. Namaza başlamasının
sahih olmadığı her durumda kişi namazı tam kılmayı yüklenmiş olmaz.
Kişi namaza tek başına
başlasa, kısa kılmaya niyet etmese, daha sonra namazı bozulsa -el-Mecmu'da
belirtildiği üzere- namazını tam kılması gerekir.
Kişi su ve toprak
bulamadığı için herhangi bir temizlik yapmadan namaza başlasa ve tam kılmaya
niyet etse, daha sonra su veya toprak bulsa;
[a] - Mütevelli ve diğer
bazıları bu durumda kişinin namazı kısa kılabileceğini söylemişlerdir; çünkü bu
fiil gerçekte namaz değildir.
[b] - Ezrai şöyle
demiştir: Onların bu görüşü "bu fiil, şer')' anlamda bir namaz değildir,
yalnızca namaza benzeyen bir fiildir" kabulüne dayanmaktadır.
Oysa mezhebin görüşü
buna aykırıdır.
Zahir olan, Ezral'nin
belirttiği görüştür.
Yine, namazını
teyemmümle kılan ve daha sonra iade etmesi gereken bir kişi tam kılma niyeti
ile bir namaz kılsa daha sonra iade etse hüküm yine böyledir.
YOLCU OLDUĞUNU
ZANNEDEREK BİRİNE UYMAK
Kişi, yolcu olduğunu
zannederek bir imama uysa; imamın mukim olduğu anlaşılsa namazını tam kılar.
Bir yolcu, imamın da
yolcu olduğunu zünnederek -yolcunun zahir olan durumunun namazı kısa
kılmasından hareketle- namazı kısaltarak kılmaya niyet etse;
[a] - imamın mukim
olduğu anlaşılsa,
[b] - imamın önce mukim
sonra da abdestsiz olduğu anlaşılsa
Bu iki durumda namazını
tam kılması gerekir.
[c] - imamın önce
abdestsiz sonra mukim olduğu anlaşılsa,
[d] - Abdestsiz ve mukim
olduğu aynı anda anlaşılsa,
Bu iki durumda namazını
tam kılması gerekmez; çünkü burada gerçekte imama uyma söz konusu değildir.
Zahir olan duruma göre de imamı yolcu sanmıştır.
4. Yolcunun, yolcu olup
olmadığını bilmediği bir imama uyması
Kişi, yolcu olup
olmadığını bilmediği bir şahsa uysa namazını tam kılar.
Yolcu olan bir şahıs,
namazı kısa kılmaya niyet ederek; yolcu olup olmadığını bilmediği veya bu
konuda şüphe ettiği bir şahsa uysa [namazını tam mı yoksa kısaltarak mı kılar?
Bu konuda iki görüş vardır]
[Birinci görüş]: imamın
yolcu olduğu ve namazını kısa kıldığı anlaşılsa bile bu durumda ona uyan
yolcunun namazını tam kılması gerekir. Çünkü kimin yolcu kimin mukim olduğu
insanın dışından belli olur. [Kişi bunu araştırmamakla kusurlu davranmıştır]
Üstelik aslolan namazı tam kılmaktır.
[İkinci görüş]: [Zayıf]
bir görüşe göre ise imam belirtilen şekilde çıkarsa kişinin namazı kısaltarak
kılması caizdir.
5. Yolcunun, niyetinin
ne olduğunu bilmediği yolcu imama uyması
Kişi, imamın yolcu
olduğunu bilmekle birlikte niyetinin namazı kısa mı uzun mu kılmak olduğu
konusunda şüphe etse;
a. [Kendisi kesin olarak
kısaltmaya niyet ederse] namazını kısaltarak kılar.
b. Niyetinde şüphe
ederek "imam kısa kılarsa ben de kısa kılanm, imam tam kılarsa ben de tam
kılanm" diye niyet etse; daha doğru olan görüşe göre namazını tam kılar.
Kişi imamın yolcu
olduğunu bilse veya zannetse, bununla birlikte imamın namazı kısa kılmaya niyet
edip etmediği konusunda şüphe etse [iki ihtimalden birisi söz konusu olur]
[Birinci ihtimal]
Şayet kendisi namazı
kesin olarak kısa kılmaya niyet ederse [bakılır]:
[a] - İmam namazı kısa
kıldınrsa ona uyan yolcunun kısa kılması caiz olur. Çünkü yolcunun zahir olan
durumu namazı kısaltarak kılmasıdır. Zira yolculuk üç merhalenin altında ise
namazı kısa kılmak hem amel olarak daha az hem de sevabı daha çoktur. Aynca
imamın niyetinin ne olduğunu gösteren bir belirti de söz konusu değildir. Kişi
bu durumda tereddütlü bir şekilde imama uymakla kusurlu davranmış değildir.
[b] - İmam namazı uzun
kıldınrsa bu kişinin de namazı uzun kılması gerekli olur.
Nevevi "kişi imamın
niyetinden şüphe etse" ifadesi ile; imamın yolcu olduğunu bildiği ve
niyetinden de şüphe etmediği durumu dışarıda bırakmıştır. Örneğin imam Hanefi
olsa ve yolculuk üç mere haleden az olsa bu durumda Hanefi imamın bu mesafede
namazı kısaltması mümkün olmadığından ona uyan kişi de namazını tam kılar.
İsnevı şu kişinin de böyle değerlendirilmesinin uygun olduğunu söylemiştir:
"İmam namaza başlamadan önce namazı tam kıl dır ma niyetinde olduğunu
söylerse, ona uyan yolcunun da namazını tam kılması gerekir."
[İkinci ihtimal]
Kişi, yolcu olan imamın
niyetinin ne olduğundan şüphe ederek kendisi içinden "şayet imam
kısaltarak kılarsa ben de kısaltırım, uzun kıldırırsa ben de uzun kılarım"
dese [iki durum söz konusu olur]
[Birinci durum]: [imamın
namazını kısaltarak kılması]
[Bu konuda mezhep içinde
iki görüş söz konusudur]
[Birinci görüş]: Daha
doğru olan görüşe göre imam namazı kısaltarak kıldırırsa bu kişi de kısaltarak
kılar. Çünkü kişi, hakikatte olan neyse ona niyet etmiştir. Bu, gerekli olan
şeyin açık olarak ifade edilmesidir.
[İkinci görüş]:
Niyetteki tereddüt sebebiyle kısaltarak kılamaz.
[İkinci durum]: [imamın
namazını tam kılması]
İmam namazı tam
kıldırırsa ona uyan kişinin de tam kılması gerekir.
[Yukarıdaki] daha doğru
olan görüşe göre imam namazdan çıktığında "namazı tam kılmaya niyet
etmiştim" dese imama uyanın namazı tam kılması gerekir, "namazı kısa
kılmaya niyet etmiştim" dese imama uyanın kısa kılması caiz olur. İmamın
niyetinin ne olduğu anlaşılmazsa ihtiyaten namazını tam kılması gerekir. Bir
görüşe göre ise imamın zahir olan durumu sebebiyle burada kişi namazını
kısaltarak kılabilir.
E. NAMAZI KISALTARAK
KILMAYA NİYET ETMEK
Namazı kısaltarak kılmak
için başlama tekbiri sırasında kısaltarak kılmaya niyet etmek şarttır.
Namazı kısaltarak
kılmanın beşinci şartı namazı kısaltarak kılmaya niyet etmektir. Bu şart
gereğince kişi başlama tekbiri sırasında namaza niyet ettiği gibi kısaltmaya da
niyet etmelidir. Tam kılmaya niyet etmek gerekmez; çünkü aslolan -kişi niyet
etmese bile- namazı tam kılmaktır.
Örneğin öğle namazını
iki rekat kılmaya niyet edip, ruhsata niyet etmemek de namazı kısa kılmaya
niyet etmek gibidir. Yine "yolculuk namazını eda etmeye" şeklindeki
niyet de -Mütevelli'nin dediği üzere- böyledir.
Kişi kısa kılmaya niyet
etmese; yani uzun kılmaya niyet etse veya niyet sırasında herhangi bir şey
belirtmese namazı tam kılması gerekir; çünkü tam kılmaya niyet ettiğinde niyet
ettiği şey geçerlidir; herhangi bir şey belirtmediğinde de aslolan tam
kılmaktır.
F. NAMAZI KISA KILMA
NİYETİ İLE ÇELİŞEN BİR ŞEY YAPMAKTAN KAÇINMAK
[Namazı kısaltarak
kılmanın altıncı şartı] namazın devamı boyunca kısa kılma niyeti ile çelişen
bir şey yapmaktan uzak durmaktır.
Buna göre;
a) kişi namazı kısa
kılmaya niyet ederek namaza başlasa daha sonra kısa mı uzun mu kılacağı
konusunda tereddüt etse,
b) namazı kısa kılmaya
niyet edip etmediğinde şüphe etse,
c) İmam üçüncü rekata
kalktığında imamın namazını tam mı kıldığı yoksa yanılarak mı üçüncü rekata
kalktığı konusunda şüphe etse namazını tam kılar.
Namazını kısaltarak
kılan kişi, namazını tam kılmasını gerektiren bir durum söz konusu olmadığı
halde;
a) kasten üçüncü rekata
kalksa namazı bozulur.
b) Yanılarak üçüncü
rekata kalksa geri dönüp sehiv secdesi yapar ve selam verir. Bu durumda namazı
tam kılmak isterse geri döner, daha sonra tam kılmak üzere ayağa kalkar.
1. Şüphe etmek
1) Kişi namazın devamı
boyunca "namazı kısaltarak kılma" niyeti ile çelişen -örneğin namazı
tam kılmaya niyet etmek vb.- bir şey yapmaktan uzak durmalıdır. Kişi namazı kısa
kılmaya niyet ettikten sonra tamamlamaya niyet etse tam kılar.
"Kısa kılma niyeti
ile çelişen bir şeyden uzak durmak" ifadesi namazı kısa kılma niyetinin
devam ettirilmesinin gerekli olmadığını [yalnızca buna aykırı bir durumun
meydana gelmemesinin yeterli olduğunu] göstermektedir ki bu doğrudur.
2) Kişi namazı kısa
kılma niyeti ile namaza başladıktan sonra kısa mı uzun mu kılacağı konusunda
tereddüt etse namazını tam kılar.
3) Yine kişi
"namazı kısaltarak kılmaya" niyet edip etmediğinde şüphe etse; -hemen
o anda namazını tam kılmaya niyet ettiğini hatır[asa bile- namazını tam kılar.
Çünkü namazının bir bölümünü "tam olarak kılıp kılmama" konusunda
şüphe ederek geçirmiştir.
Bu iki mesele [ikinci ve
üçüncü meseleler] ihtiraz edilen konulardan olup, Nevev! bu sebeple bu
meseleleri zikretmeye başlamadan önce "fa" harfini zikretmemiştir.
Şarih Celaleddin
el-Mahalll şöyle demiştir: Nevevi bu iki meseleyi hüküm açısından ihtiraz
edilmeyen meselelere eklemiştir. Bunu özet yapmak amacıyla böyle yapmıştır.
4) İmam üçüncü rekata
kalktığında, yolcu imamın namazı tam mı kıldığında yoksa yanılarak mı üçüncü
rekata kalktığında şüphe etse -daha sonra imamın yanıldığı anlaşılsa bile-
namazı tam kılar. Bu, kişinin kendi niyetinde şüphe etmesi gibidir.
[Soru]: Daha önce
geçtiğine göre kişi niyetin kendisini edip etmediğinde şüphe etse ve kısa
zamanda bunu hatırlasa bunun namaza zararı olmaz. Bu meselede niçin öyle
olmamaktadır?
[Cevap]: Niyetin
kendisinde şüphe etmek, niyetin olmaması gibidir. Bu şüphe içinde geçen zaman
namazdan hesap edilmez. Ancak bundan kaçınmakta zorluk bulunduğundan az zaman
süren şüphe mazur görülmüştür. Bu meselede ise şüphe anında mevcut olan zaman
-ister kişi kısa kılmaya ister uzun kılmaya niyet etmiş olsun- namazdan hesap
edilmektedir; çünkü namazın kendisine niyet edilmiştir. Bu durum, kısa kılma
niyeti bulunmadığından [en azından] namazın bir kısmının tam kılma niyeti ile
geçirilmesi anlamına gelir, bu sebeple kişinin namazı tam kılması gerekli olmuştur.
Not: Nevevi'nin "namazı kısa kılmaya niyet
edip etmediğinde" ifadesi düzgün değildir; çünkü Nevevi bunu "kişinin
namazı kısaltmaya niyet ederek namaza başlaması"nın bir kısmı gibi
aktarmıştır, oysa aralarındaki zıtlık sebebiyle bu doğru değildir. Bunun
yerine, benim açıklamada ifade ettiğim gibi "şüphe etse" ifadesini
eklemiş olsa anlam düzgün olurdu. Çünkü bu durumda "namaza başlasa"
ifadesine atfedilmiş olurdu .
2. Sebepsiz yere namazı
tam kılmak
Namazını kısaltarak
kılan kişi, namazını tam kılmasını gerektiren bir durum söz konusu olmadığı
halde;
a) kasten üçüncü rekata
kalksa namazı bozulur.
b) Yanılarak üçüncü
rekata kalksa geri dönüp sehiv secdesi yapar ve selam verir. Bu durumda namazı
tam kılmak isterse geri döner, daha sonra tam kılmak üzere ayağa kalkar.
1) Namazı kısaltarak
kılan kişi, tam kılmaya niyet etmek veya ikamete niyet etmek vb. gibi tam
kılmayı gerektiren bir durum olmadığı halde kasten üçüncü rekata kalksa namazı
bozulur. Bu, nama.zını tam kılan kişinin fazladan bir rekata kalkması gibidir.
(Kıyas)
2) Şayet yanılarak
kalkıp da daha sonra hatırlarsa tekrar son oturuşa dönmesi farzdır. Bu yanılma
sebebiyle -tıpkı kasten yapılması namazı bozan diğer durumlar gibi- sehiv
secdesi yapması menduptur. Daha sonra selam verir. Gazzı "bu, -sehiv
secdesi konusunda geçen hükme kıyasla- kişi rüku pozisyonuna ulaştığında söz
konusudur" demiştir. Bu, Nevevi'nin ifadelerinden zaten anlaşıldığından
alimler bunu zikretmeye gerek görmemişlerdir. Çünkü Nevevi konuyu kıyama kalkan
kişi ile ilgili ele almıştır.
3) Kişi hatırladıktan
sonra ayakta iken namazı tam kılmayı istese, tekrar oturma haline dönmesi
farzdır. Daha sonra namazını tam kılmaya niyet ederek ayağa kalkar.
Bir görüşe göre kişi
kıyama devam edebilir. Şayet tam kılmaya niyet etmezse sehiv secdesi yapar,
namazını kısaltarak kılmış olur.
Yukarıda belirtilen
hükümler açısından bilgisizlik de yanılma gibidir.
Kişi iki rekat kılıncaya
kadar [neye niyet ettiğini] hatırlamasa, sonra tam kılmaya niyet etse iki rekat
daha kılması gerekir, bunun için sehiv secdesi yapması menduptur.
G. NAMAZIN BÜTÜNÜ
BOYUNCA YOLCULUĞUN DEVAM ETMESİ
[Namazı kısaltarak
kılmanın yedinci şartı]: Kişinin namazın büünü boyunca yolcu olması şarttır.
Şayet namaz esnasında ikamete niyet ederse veya gemisi ikamet edeceği yere
ulaşırsa namazını tam kılar.
Namazını kısaltarak
kılmak isteyen kişinin yolculuğunun namazın
tümü boyunca devam
etmesi şarttır. Buna göre kişi namazda iken;
a) Ruhsatları sona
erdirecek bir ikamete niyet ederse,
b) Buna niyet edip
etmediğinde şüphe ederse,
c) İçinde bulunduğu gemi
ikamet edeceği yere ulaşırsa,
d) Geminin ulaşıp
ulaşmadığında şüphe etse
Namazlarını tam kılar.
Çünkü birinci ve üçüncü durumda ruhsat sebebi ortadan kalkmıştır. Bu şuna
benzer: Hasta iken oturarak namaz kılan kişi namaz esnasında iyileşmesi halinde
ayağa kalkması gerekli olur. (Kıyas)
İkinci ve dördüncü
durumlarda ise şüphe sebebiyle tam kılması gerekir.
H. NAMAZLARI
KISALTARAK KILMANIN CAİZ OLDUĞUNU BİLMEK
Kişi namazları kısaltmanın
caiz olduğunu bilmeksizin kısaltsa, namazla oyun oynamış olacağından namazı
sahih olmaz. Bu er-Ravda ve Aslü'r-Ravda'da belirtilmiştir.
Şarih Celaleddin
el-Mahalli şöyle demiştir: namazları kısaltarak kılmanın caiz olduğunu bilmeyen
bir kimsenin namazı kısaltarak kılması uzak bir ihtimaldir. Nevev! bu şartı bu
sebeple zikretmemiştir.
BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN
AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN
E. YOLCULUK
RUHSATLARINDAN YARARLANMAK MI YARARLANMAMAK MI DAHA FAZİLETLİDİR?